2 Haziran 2023 Cuma

AÇIN ŞU GENÇLERİN ÖNÜNÜ

 Yıllardır aklımı kurcalayan sorularla karşınızdayım. Fikir sahibi olarak neler yazmam gerektiğine karar verince, bu zamana kadar yapmak isteyip yapamadığımız, önümüze konulan engellerin kaynaklarını araştırmak üzerine bir çalışma mesaisi harcadım. En sonunda bu kaynağın sebebini bulmak her ne kadar zor olmuş olsa da, hedefime ulaşmak gurur verici. İnsanın bir hedefi olmalı diye düşünüyorum. Ama her nedense ya ailelerimiz tarafından, ya yakın arkadaşlarımız tarafından, ya da aile dostlarımız tarafından bir baltalama durumu söz konusu.

"Ben müzisyen olmak istiyorum." diyen bir genç arkadaşımızı düşünün veya kendinizi bu gençlerin yerine koyun. Tepki hemen şu; " Olmaz." Peki neden olmaz? hadi bize bunun cevabını verin. "meslek değil, aç kalırsın, sigortalı bir işin olsun. Yapacaksan hobi olarak yap." durum şu ki başkaları yaparken dinlenip "Helal olsun ne güzel bir müzik yapmış adam." Şaka mısın kardeşim? Bu müziği yapan kişi annesi babası olmadan mı dünyaya gelerek müzik yapmaya başladı? anlamış değilim. Hayat sabah işe gidip, akşam eve gelip yemeği yedikten sonra ayaklarını uzatıp televizyon karşısın da geçirip ölümü beklemek mi acaba? Yani artık şu gençlerin önünü bir açın be kardeşim. Nefes alsınlar, gezsinler, okusunlar, yazsınlar, karalasınlar, gülsünler, eğlensinler ve en önemlisi mutlu olsunlar.

Acaba bu çocuklar nasıl mutlu olacak? "Gençler kendilerini hiç geliştirmiyorlar." Bak bak laflara bak. Sen bu gençlerin önüne taş koy, yapacaklarını sabote et. Ondan sonra gel de çocuklar kendilerini niye geliştirmiyor. Sen bir kere olsun eline kaç defa kitap alıp okudun acaba? Bunu bir sor bakalım kendine. Hayatı boyunca eline bir kitap alıp okumamış birisi bu cümleleri kullanıp gençlerimizi yorumluyor. Sen ilk önce bir kendini düzeltsen, zaten gerisi gelecek ama çok geç kaldın. Basmakalıp sözlerle hayat yürümüyor. Zaman kısa, hayat acımasız ve nankör. Eline al bir kitap, sen de gez, dolaş, bırak şu televizyon karşısında oturup, Behlûl ile Bihter ne zaman öpüşecek demeyi de, kendini keşfetmeyi bir öğren artık. YAŞAMAYA BAK, Başkaları hep konuşur.

15 Aralık 2020 Salı

İNSAN HALİ

 Altı senelik çalışma hayatım boyunca bir sürü insanlar tanıdım ya da tanımaya çalıştım. Okul hayatımı noktaladıktan sonra iş hayatına atıldığım zamanlarda hayat tecrübelerinde hangi konulara değineceğimi kestirememiştim. Ama şimdi bakıyorum da her insanın bir hikayesinin olduğuna kanaat getirdim. Belki okuduğum zamanlarda çalıştığım kadar hayat tecrübesi edinemezdim. Farklı insanlar, farklı sıkıntılar, yaşam tarzları, sağlık sıkıntılarına şahit oldum. Ama nasıl çözdüklerine karşı bir yorum da bulunamam o ayrı bir konu. Özel sektörden sanat hayatına adım attıktan sonra da insanlara dışardan bakmayı öğrendim. Hayata bakış açınızın değişmesinden tutunda, insanların ruh haline kadar her şeyi yorumlayabiliyorsunuz. İnsan sarrafı dediğimiz nokta işte bu durumdan ibaret. Şuanda çalıştığım özel sektörde çalışanlardan birisi elinin üstüne düşüp elini incittiğini söylemiş. Bu yüzden dolayı işe gelemez durumda kaldı. Elin incindi diye de işe gelememek bana pek inandırıcı gelmedi. İşte insan hali...

7 Aralık 2020 Pazartesi

Yarım Altın Takmadın

   Bundan iki gün öncesinde televizyonda gezinirken bir habere denk geldim. Normalde oyunculuğa başladıktan sonra televizyon izlemekten kaçındım. Neyse haberde düğünlerde adet gereği, gelin damat evine geldiğinde arabadan inmesi için altın, mücevher veya herhangi bir takı takılır, testi kırılır düğün devam eder. Kayınvalide geline çeyrek altın taktı diye gelin niye yarım altın takmıyorsun diye trip atıp ağlamaya başlamış. Şimdi şöyle bir şey var, bu durumlarda bir bileziği gözden çıkarman lazım sayın kayınvalide. Geline de hak veriyorum, ama tam altın taktığında da neden külçe altın takmadın diye ağlarsan işler karışır. Sen dua et Çeyrek altının şuanda tavan yaptığı döneme denk geldin. Onu bulamayanlarda var. Sen en iyisi o testiyi kır. sonra intikam alması için bir zaman kollarsın. 

    Ne insanlar var gerçekten seyrettiğimde çok güldüm. Ama gerçekten şaka gibisiniz böyle devam edin... Yoksa kim yazacak bu kadar olur olmaz konulara zaman ayıracak birisi. Bana malzeme çıkarın ben de sizinle uğraşayım minnettarım... Allah akıl dağıttığında nerelerde kol geziyordunuz merak ediyorum.

18 Kasım 2020 Çarşamba

Boktan Bir Yılın Anatomisi

    Uzun zamandan beri ne yazacağım diye düşünürken, kafamda şöyle deli dolu fikirler dolaşmaya başlayınca karar vermekte çok zorlandım. Tamam yazıyorum da ne yazacağını bile bulamamak Bakırköy Ruh Sinir Hastanesindeki düşünen adam haline bürünüyorum sanki. "Düşünüyorum öyleyse varım." tamam düşünüyorsun da hangi konuda var olmaya meyillisin onu pek çözemedim. Siz hiç sıçıyorum öyleyse varım derseniz daha doğru olur. Çünkü sıçmış bir vaziyetteyiz. Ne yapacağımız belli, ne yapmayacağımız. Hacı yatmaz misali bir o yana bu yana sallanıyoruz. 2020 yılına mutlu huzurlu bir yıl olsun diye girdik. Sene resmen cenabet çıktı. Yok Covid-19 virüsü var sokağa çıkmayın, yok maske, sosyal mesafe, deprem derken her şey peşi sıra geldi. 2020'ye gelmeden önce gusül abdesti aldırmadınız mı bende bunu merak ediyorum. Tabi ki her şey yaradan dan ötürü eyvallah ama, biz buna ne kadar sürede ailemizin eve gelen yeni damadı ve gelini gibi davranmaya başladık. 

    Güneş girmeyen eve doktor girer diyorlar. Ulan adam sana siktir git diyor. Hasta olmada ne olursan ol yine gel diyecek kıvamda şuanda. "Bu hafta hasta olmayana altın vereceğiz deseler." Millet evden çıkmaz. Öyle duruma bile gireriz artık. Dışarı çıkıp da maske olduğu halde hapşırmaya korkar vaziyetteyiz. Yani bir hapşırsan veya öksürsen " Alın bu pezevengi corona bu." deyip F tipi cezaevine kapatırlar. Yakında corona ile evlenirsek şaşırmamak lazım. Her şeyi beklerim. Çenem fazla düştü biliyorum ama doğrusu bu. İçimde daha fazla tutarsam kötü sonuçlar elde ederim diye korkuyorum. Salın kendinizi avazınız çıktığı gibi bağırın gerekirse. Bir sonraki yazımda artık ne olur bilemem ama kafa açmaya çalışacak başka fikirler bulmaya çalışacağım.

SEVGİLERİM VE SAYGILARIMLA...

17 Ekim 2020 Cumartesi

KIRŞEHİR HATIRASI


   5 yıllık oyunculuk serüvenim boyunca ilk turnem Kırşehir'e gitmek oldu. Çalıştığımız belediyemiz ile ortak prodüksiyon ile güzel bir yolculuk geçirdiğimiz, ne kadar üşüsek de Bozkırın ve Anadolu'nun sanatın değer bulmuş bir şehre adım atmak çok heyecanlıydı. Tabi ki Değerli büyüğümüz Neşet Ertaş ustamızın doğduğu ve büyüdüğü bir ortamın kokusuna şahit olduk ekip arkadaşlarıma. Ama şunu söylemeliyim ki gerçekten bir bozkır havasında üşümemek elde değil. Yemeklerinden tutunda, tarihi dokusunda bile insanın içine sessiz ve huzur dolu bir havada 2 günlük bir macera yaşamak bile yetti aslında. Ahi Evran Türbesinden tutun bütün sanatçılara özel bir kültür evinin olması sanata gerçekten bu kadar değer verildiğini tahmin etmemiştim. 

   Gecenin 24:00'de başlayan yolculuk ile Aziz Nesin Vapuru ve Kaba Korsan Hazine Adası Tiyatro ekibi ile güzel bir anı yaşadığım için. Değerli yönetmenimiz Abdullah Ercan Tulunay hocamıza teşekkürü bir borç bilirim. Neşet Ertaş Türküleri ile çıktığımız yolda güle eğlene ekibimizin dinamik ruhuna doyum olmayacağına kanaat ederim. Sabahın 09:00'nda vardığımız Sanat şehrine adım atarken içime bozkırın soğuğu değil, bir heyecan titremesi geldi. Tabi şaka bir yana soğuktan da üşümüştüm yalan değil. Yerleştiğimiz öğretmenevinden sonra güzel bir sabah kahvaltısı, Kırşehir'in Ağalar konağı, Neşet Ertaş Müzesinin ve içinde bulunan Balmumu heykeli ile sanki yaşıyormuşçasına karşımızda olduğunu hissetmek bile çok güzel bir duygudur.

  Neşet Ertaş Müzesi

 Neşet Ertaş Gönül Sultanları Kültür Evi içerisinde ozanlık kültürünü yansıtan sazlar sergileniyor. Farklı saz türleri seçilerek müzeye konulmuş olup sesli bilgilendirme sistemine sahip olan müze içerisinde ozanlara ait bilgilendirmelerin olduğu kısımlar ile anlatılmaktadır. Anadolu’da farklı değerlere sahip ozanlara ait olan görsellerinin bulunduğu bu müzeyi Kırşehir’e geldiğiniz takdirde ziyaret etmelisiniz. Geçmiş ve geleceği birbirine bağlamayı hedefleyen müzede Neşet Ertaş hatırasına bir oda da bulunmaktadır. Hem fotoğraflarını görüp hem de ozanın sesinden eserler dinleyebiliyorsunuz.

 Ahi Evran Cami ve Türbesi

    10 ve 11. yüzyıllarda İslam’ın kabul edilmesinin ardından Asya‘dan ve Anadolu’ya göç eden Türk esnaf ve sanatkarlara Anadolu’da is fırsatları yaratmak, mal ve ürünlerin kalitesinin korunmasını sağlamak, Bizanslı esnaf ve sanatkarlarla rekabet edebilir duruma getirmek, ihtiyaçlara uygun olarak üretimi düzenleme ve Türk milletinin ekonomik özgürlüğünün sağlanması ve ihtiyacı olanlara her alanda destek verme gayesiyle Ahi Evran tarafından kurulan örgüt Anadolu’dan Orta Asya’ya kadar esnaf ve sanat ustalarını tek çatı altında toplamaktadır.

Teşkilatın kurucusu, 32 esnaf ve sanatkarın başı olarak nitelendirilen ve 13. yüzyılda toplum önderlerinden biri olan 1171-1261 yılları arasında yaşamış Ahi Evran’ın Kırşehir’de yer alan zaviyesi, Osmanlı İmparatorluğu zamanında teşkilat hakkında kararların alındığı merkez konumunda olması sebebiyle ve Ahi Evran’ın türbesinin burada bulunmasıyla Ahilik Teşkilatı’nın günümüze sapasağlam gelmiş en önemli örneği olma niteliğini taşımaktadır.

  Ağalar Konağı Kırşehir de eski ünlü ağaları aileleri ile yaşadığı tarihin en güzel en unutulmaz yaşantısı gözümde canlandı. O zamanki yıllarda yaşamak isterdim. Ve sırada sahne de yerimizi aldık. Hem belediye ekibinde destek veren çalışanlarına, bizi kendi ailelerin üyeleri gibi ağırlandılar. Hiçbir siyasi sebeplerden dolayı insan ayırt etmeden, dil, din, ırk ayırt ekmeksizin çok güzel anılar yaşattılar. Oyunlarımızı oynadık, sahne sonrası veda yemeği ile tekrardan kendi şehrimize döndük. Tekrardan görüşmek nasip olur mu bilemem ama yeniden ve her zaman aklımda unutulmayacaklarım arasında kalacaksın. Tekrar buluşuncaya kadar Kırşehir. Bende Neşet Ertaş'a çok selamlar söyle. Elbet bir gün buluşacağız. 

    SAYGILARIM VE SEVGİLERİMLE...

3 Ekim 2020 Cumartesi

SICAK ÇİKOLATA


 SICAK ÇİKOLATA

      Hep insanlardan bahsettik birazda yemekten, içmekten bahsetmeyi ihmal etmeden olmaz diye geçirdim içimden. Nasıl aklıma geldiyse artık yazmadan edemedim. Ama hayatımızın en güzel anında yer alabilen en sevdiğim içecekler arasından bir tanesidir. Normalde yazar olan birisi daha çok Türk kahvesi içerken bende sıcak çikolata içmeyi daha çok tercih ediyorum. Ruhumu ferahlatan, içimi ısıtan, bir şeyler karalamam için ilham veren en iyi dostum. Doğal olarak nasıl yapılıyor bilmiyorum, ama  marketten paket halinde almayı daha çok tercih ediyorum. Arkadaşımın tavsiyesi üzerine deneyip bu anın keyfini çıkarmak istiyorum. En iyisi ben size tarifini yazayım benim yerime sizler deneyin bende deneyeceğim. Hatta bir gün YouTube kanalımdan bir Vlog çekip nasıl yapıldığına dair video aktarabilirim. Hayatınızın her anında olsun bence. Zaten gitgide havalarda soğuyor, hem sağlığınız için, hem de hava koşullarında boğazlarınıza da iyi gelecektir. 

    Tabi zevkler ve renkler tartışılmaz. Sizler kahve yudumlarken bende Sıcak çikolatamı keyifle yudumlayacağım. Gününüz, sağlığınız, sevginiz, aşkınız, ailenizle güzel zamanlar geçirmek için sağlığınıza ve en önemlisi şu pandemi döneminde ellerinizi bol su ile yıkayarak, her alanda ve her anınızda koruyucu dezenfektanlarınızı yanınızdan ayırmayın. 

SEVGİYLE KALIN😊

  

  • 300 ml.yarım yağlı süt
  • 1 yemek kaşığıkakao
  • 50 grambitter çikolata
  • 1 yemek kaşığıtoz şeker

Sıcak Çikolata Tarifi Nasıl Yapılır?

  1. Yarım yağlı süt, kakao ve toz şekeri bir cezveye aktarın. Aralarda karıştırıp, kaynatın.

  2. Bitter çikolatayı küçük parçalara ayırın. Kaynayan bir su buharı üzerinde yer alan ayrı bir kapta benmari usulü eritin.

  3. Sütü fincanlara paylaştırın. Eritilmiş sıcak çikolatayı ekleyip, karıştırdıktan sonra sıcak sıcak servis edin. Çat kapı ziyarete gelen sevdiklerinizle paylaşın.

Sıcak Çikolata Tarifinin Servis Önerisi

Arzuya göre kakao, krema, marshmallow, toz tarçın ilavesi ile servis edebilirsiniz.Damak tadınıza göre toz şeker miktarını azaltıp, arttırabilirsiniz.

      

Tiyatro ��: İNSANLIK BÖYLE BİR ŞEY

Tiyatro ��: İNSANLIK BÖYLE BİR ŞEY:     İNSANLIK BÖYLE BİR ŞEY   Geçen zaman diliminde sosyal medya da gördüğüm bir insanlık öyküsünü anlatan bir hikaye paylaşıyorum. Belki a...

1 Ekim 2020 Perşembe

 

TEKNOLOJİNİN İNSANLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

   Her dakika, her saniye ve saat başı elimizin her alanında bulunan teknolojik ekipmanların olmadığı zamanlarda neler yapıyorduk diye düşünüyorum kendi kendime. Teknoloji olmadığı zamanda insanlarımızın nasıl yaşadığını, nasıl iletişim kurduklarına dair bir çok kaynaklara ulaşabiliriz. Teknoloji hayatımıza girdiği andan itibaren sevdiğimiz insanların gözlerine bakmayı unuttuk. Sevmeyi ve saygıyı unutmuşuz haberimiz yokmuş. Hadi bunları da geçtim, küçük çocukların ellerindeki son model telefonlar, tabletler, bilgisayarlar bulunurken sokakta koşup oynamak varken, bisiklet sürmek varken kendilerini daha fazla tehlikeye atmaktayız. Sokaktan eve alamadığımız çocuklarımız, şimdi de evlerinden çıkmıyorlar.

     Bu tehlikeden kurtulmak için belirli bir sınır belirlemek zorundayız. Küçük yaşta bir çocuğun eline son model teknolojik ürün dayadığınızda bunun sonunun gelmeyeceğini bilmeniz gerekmektedir. Ayrıca kendilerini radyasyona karşı mesafeli olmalarına ikna etmek zorundasınız. Eskiden her sabah kalktığımızda teknoloji olmadığı zamanlarda televizyon karşısına geçer, çizgi filmler, sinemalar, tiyatrolar, yaratıcı drama etkinliklerine yöneltebilirsiniz. Benim size verebileceğim tavsiyelerden bir tanesidir bir abileri olarak.

    Mümkün oldukça sizlerde örnek olmak açısından kendinizi teknolojiden uzak tutarak hem sevdiklerimizle, hem de çocuklarımızla ve dostlarımızla güzel bir zaman dilimi içerisinde vakit geçirmeye özen gösterin. Acaba bu yazar bize bunları söylüyor ama kendisi ne kadar uyguluyor bu söylediklerini? Diyeceğinizi tahmin edebiliyorum. Size şöyle söyleyeyim en fazla 4 saat uzak kaldığımı biliyorum. Provalarımın olduğu zamanlarda, oyunlarımın olduğu zamanlarda mümkün mertebe kendimi saat diliminde uzak tutuyorum. Sizler de mümkünse en iyisi 1 gün bile olsa uzakta tutabilirsiniz sevgilerimle.

30 Eylül 2020 Çarşamba

 

KADININ ERKEK ÜSTÜNDEKİ ETKİSİ

    Günümüz dünyasında ve yaşadığım ülkede kadının önemi bin kat daha artsa da, başlı başına çıkan kadınlar üzerinden haberlerde tecavüz, cinsel istismar, şiddet ve en önemlisi cinayet. Hangi akla hizmet böyle bir rehavete kapılıp sizi yoldan çıkarıp da bunu yaptıran cahiliyetin bir anlamı olması lazım. İyi eğitim görmüş, özel kolejlerde okumuş birisi olsanız da, mevki makam sahibi de olsanız bu kendim için geçerli bir durum söz konusu böyle bir cahilliği acizliği hiçbir erkeğin yapmaya hakkı yoktur.

     Erkek olarak bir kadında aradığınız bakış, cinsel obje olarak görmeniz. Kadınlar cinsel obje değil abi değiller ve hiçbir zamanda olamazlar. Nice kadınlarımız Vazgeçilmedikleri için cinayete, tecavüze maruz kaldılar. Emine Bulut çocuğunun gözü önünde eski eşi tarafından boğazı kesilerek bir kafede yemek yerken cinayete maruz kalıyor. Şimdi katile soruyorum. Bu kadın sana ne veremedi de sen bu hale geldin? Ben cevaplıyorum; boşanmış diye. Yuvasını tekrardan kazanmak kurtarmak için karısını öldürüyor. Bu mu yani? Yürümemiş ya da yürümeyecek bir evliliği nasıl devam ettirmeyi düşünüyorsun geri zekalı. Bir ilişki de yürütemeyip devam ettiremiyorsak vazgeçmek zorundayız. Bu tek Emine Bulutu cinayeti işleyen eski eşi için demiyorum dünyadaki bütün erkekler için söylüyorum. Nice insanların canları yandı, çocukları öksüz kaldı. Öksüzlük ve Yetimlik arasındaki farkı daha ayırt edemeyen insanlarımız da var. Hazır bu konu açılmışken ben duruma açıklık getireyim sizin de tekrardan aklınızda bulunsun.

   Yetim: Bir erkek ya da kız çocuğunun babasının herhangi bir kaza yada ecel olarak tabir ettiğimiz vefat sonucunda ölümünde kullanılan bir tabirdir.

    Öksüz: Bir erkek ya da kız çocuğunun annelerinin vefat ettiği zaman kullanılan bir tabirdir.

   Ne yazık ki en ufak sebeplerden insanlarımızdan güven sorunu yaşamaktayız. Konumuz aslında bu olmasa da ufaktan bir açıklığa getirmenin zararı olduğunu düşünmüyorum. Daha fazla bilgi, daha fazla eğitim biz insanlara çok şey katacaktır.

    Ufaktan konuya geleyim. Kadının erkek üstündeki etkisi ona karşı sorumluluk alması. Ama bir kadın kendi başına ayakta durmak zorundadır. Bu durumu destekleyen kişilerden birisiyim. Desteklemeye de devam edeceğim. Bir  kadın erkeğe verebileceği en önemli husus. Güven, sadakat, sevgi, saygısı, gözlerindeki o sıcak bakışını bile verse bir erkeğe zaten dünyalar onun için o olur. Eğer veremiyorsa başlamadan bu işi noktalamakta fayda var. Yıpratmanın hiçbir anlamı yok. Kadın da erkekte saygısını, sevgisini, yeri geldiğinde otoritesine sahip çıkmak zorunda. Kadın eski çağlarda söz hakkı tanınmayan varlıklardır. Ama bu devir geride kaldı. Bu bilinci kafalarında yer ederek hareket etmeleri yararlarına olur. İki tarafta egosunu değil kendilerine karşı anlayışlı olmak zorundadır. Ego konusunu bir sonraki başlık altında inceleyeceğiz bakalım neymiş bu ego olayı saygılarımla.

29 Eylül 2020 Salı

 

CİDDİYET

 Hassas olduğum konulardan bir tanesi de budur aslında. Ağırbaşlı bir insan olmak sizin hayattaki duruşunuzu yansıtır. Hayatınızda sadece hayatı ciddiye almak değil bahsettiğim mevzu kendinizin ne kadar tutucu olduğunuzu gösterir. Bu ciddiyetin yararları da var zararları da. Bunun ortasını bulduğunuz takdirde her şey yoluna girecektik.

    Bu hükme ilk kez muttali olanların çoğunlukla bir yadırgamak  hissettiklerini gözlemliyorum. Hal bu ki biz insanların günlük hayatı ve günlük dili hep bu hükmü doğrulayan çerçeve içinde akıyor. Hastalar ve yaralılar söz  konusu olduğunda "durumu ciddiyetini koruyor" ifadesini kullanmaktan geri durmuyoruz. Yani ciddiyeti doğuran şey hastanın veya yaralının sağlığına avdet edememe (ölüm) ihtimalidir. Hayatımızın ciddiyet sınırına çok uzak bir alan içinde geçip gittiği pek kolay anlaşılmaz. Çünkü toplum düzeninin işleyişi, bu arada sevginin ve siyasetin güzergâhı bizim ahlâken duçar olduğumuz aşağı vasıfları gözden saklayacak derecede karmaşık ve dolambaçlıdır. Bu öyle garip bir oluşumdur ki en ciddi işlerle meşgul olanlar gözlemcilerine pek de ciddi olmadıklarını kanıtlamak zorunda kalır. Beynelmilel siyasette Almanya'nın durumu göz önüne alındığında sözünü ettiğimiz garabet fark edilebilir.

     Ciddiyet konusunda aile tarafından yetişme durumuna da bağlı. Sorumluluk sahibi olmayı aşılamak, ahlak çerçevesi içerisinde büyütülmesi, geçmiş zaman “Terlik köşeyi döndü” terbiyesiyle büyüyen bir birey etkilenerek hem kendi içinde hem de topluma karşı mesafeli bir tavır takınır. Hal böyle olunca karşısındaki insana karşı bu tavrı sergilediğinde ise “ Ne kadar da soğuk bir insanmış.” Damgası vurulur. Bu durum insanların yapısal durumuna bağlı bir kavram diyebilirim. Laçka tavır sergileyen insanlardan nefret ederim, mümkün mertebe kendimi uzak tutmaya çalışan birisiyimdir. Tüm içtenliğimle söylüyorum. Ciddiyet sahibi olmanın bir diğer anlamı da kasıntı olmakmış. Eğer sizlerde böyle bir düşünceye kapılıyorsanız bu davranıştan uzak durun. Bir atasözümüzle bitireyim konuyu çenem düştü yine. “ Bir insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur.” Haydi selametle. Konuyu fazla uzun tutarsam sizin zamanınızı çalmış olduğumu düşünürüm geceleri rahat uyuyamam.

28 Eylül 2020 Pazartesi

Mütevazilik Kavramı

 

MÜTEVAZİLİK KAVRAMI

    Mütevazi: kelimesinin sözlük anlamı ‘alçak gönüllü’ ya da ‘gösterişsiz’ olarak dile getirilir. Bu durum genelde kişi için onun bulunduğu karakter yapısına göre söylenir. Kendisiyle ya da yaptığı şeylerle övünmeyi sevmeyen, gösteriş yapmayan ve alçak gönüllü kişiler için mütevazı kelimesi kullanılmaktadır.

     Aynı şekilde mütevazılık ise kişinin karakter yapısına yerleştirdiği alçak gönüllü bir hayat tarzıdır. Pek çok farklı durum karşısında gösterişi yapmayan ve alçak gönüllü davranan kimseler için dile getirilir. Tek başına kullanabilen bir kelime olması ile beraber farklı cümlelerde de değerlendirilebilmektedir.

    Bir kaynak üzerinden ele almış olduğum kendi toplumumuzda anlamını bilsek de, bilmeyenler için ufak bir hatırlatma olması açısından sizlere belirtmek istedim.

   Mütevaziliğin bir büyük başlangıcı, daha doğrusu en önemli başlangıcı bir insanın geçmişte kendisine faydası olan insanlarla aynı sofra içerisinde ekmeğini bölüştüğü insanları unutmamasından kaynaklanmaktadır.

    Hayatımda hem aileme hem kendi şahsıma dokunan bir sürü iyi kalpli insanlar olmuştur. Hangisinden başlasam bilemedim. Ama kalbime dokunanlar her kimse onlara minnet borcum olduğunu hiçbir zaman unutamam.

     Tabi ki benim çocukluğumdan beri bana ikinci annelik yapan Güler ninenin hem anneme hem de bana yaptığı iyiliğin hakkı hiçbir zaman ödeyemem. Babam o zamanlarda taksicilik yaptığı zamanlarda annemle benim tek kaldığım gece yarılarında annemi kendi kızlarından ayırmayıp Mevlüde Abla olsun, Pakize Abla olsun, Hatice Abla olsun onların arasında yatırdığına şahit oldum anlattıkları zaman. Onların çocuklarıyla torunlarıyla büyüdüm. Hepsi kendi annem, babam, abilerim ve ablalarım oldular hayatım boyunca. Kendim onların ellerinde büyümüşken, şimdide onların çocuklarını görmek, büyüdüklerine şahit olmak ne kadar güzel bir mutluluk.  Hiç unutmam babam anlattığı zaman Güler Ninem ben guatr sıkıntısı yaşadığım zaman  bebeklik dönemim de beni hastaneye götürebilmek için POLİS arabası çevirerek hastaneye yetiştirdiğini köşe bucak benim için koşturduğunu dinlediğim zaman böyle insanlara sahip olduğum için dünyanın en büyük mirasına sahibim.

    Bunun adı vefadır aslında. Ama her vefanın altında bir tevazu yatar. Olması gereken de odur tevazu sahibi olmaktır her zaman. Tabi bu tevazu göstereceğimiz insanlara göre de değişebilir. Azda olsa bu konuyu da ele almak isterim. Tevazu göstereceğimiz insanlar size faydası olan kişilere uygulanır. Ama sizin arkanızdan iş çeviren, çıkarcı insanlar, kıskanç ve sadece sizin başarısız olacağınıza inanan insanlara karşı tevazu göstermenize gerek yok. “Adamına göre muamele uygularım.” Kavramına dayanarak kendinizde böyle bir yol belirleyin.

27 Eylül 2020 Pazar

USTALARA SAYGI

USTALARA SAYGI

   Belki size detaylıca oyunculuk kariyerimin ilk beş yılında neler yaşadığım konusunda herhangi bir konu  bahsetmedim. Bahsetme  gereği duydum. Oyunculuğa 2014 yılında İstanbul Kafkas Kültür Derneği Tiyatro ekibinde adım attım liseden sonra. Derneğe başladıktan bir hafta sonra oturduğum ilçenin belediyesinde oyunculuk eğitimi veriliyordu, hem de 2 yıl nereden bulacaksın böyle fırsatı. Bu işin başka fırsatı yok hemen yazıldım kursa. Temel oyunculuk, doğaçlama, diksiyon, artikülasyon, beden dili gibi temel konular işledik 1 sene boyunca. 2. Senede ekipten çıkanlar oldu gelmeyenler oldu karma bir ekip kurulup güzel bir oyun çıkardık. Sonra Kadıköy halk eğitim merkezi tiyatro bölümünden mezun oldum değerli hocam Ercan Tulunay yönlendirmesi ile kayıt yaptırmıştım ve oradaki tek büyük avantajımda dört farklı hocadan tiyatroya dair farklı konularda eğitim aldım. Epik Tiyatro işine Emre Cingöz, Sahne Sanatları eğitimine Vedat Hoca, Diksiyon eğitimine Buket İrtem hocam ve son olarak da temel oyunculuk eğitimine Erkan Yalçın girdi. Çok güzel insanlar tanıdım, okul bitse de halen görüştüğüm bazı arkadaşlarım var tabi ki. Ama Kadıköy halk eğitimde ki mezuniyet oyunumda oynamadım. Tiyatroda yönetmenlik kavramı üzerine ödev alıp, gerekli çalışmalarımı yaptıktan sonra şuan ki hocam, Kılçık Atölyede ki Genel Sanat Yönetmenimiz Cenk Tunalı ile röportaj yapıp ödevime ekledim.

    Mezuniyet oyununda oynamamamın sebebi oyunculuktan ziyade egoların yarışmasından dolayı içime sinmediği için provalar başlamadan önce bırakıp kendi yoluma gitmeye karar verdim. Aslında birazda bir kitaptan uyarlanma olması beni rahatsız etti. Bilmediğimiz bir kitabın uyarlamasından oyun çıkarmak beni endişelendirdi. Allahtan erken karar verip kendimi bu işten kurtarmış oldum. Belediye tiyatrosunda şuandan itibaren oyunculuk görevime devam etmekteyim. Mümkün mertebe bütün hocalarımın isimlerini paylaşmak isterdim ama izin konusunda sıkıntı yaşamak istemem. Halk eğitimden mezun olduktan sonra Kılçık Atölye de Cenk Tunalı yönetmenliğinde oyunculuk eğitimi alıp reji asistanlığını yapma şansını yakaladım. Hocalarımdan ustalarımdan çok şey öğrendim halende öğrendiğimi düşünüyorum.

     Ama keşke hocalarımın ustalarını yakından tanışıp da çalışmayı çok isterdim. Tanıdığım yakından gördüğüm, oyununu izleme şansını yakalamıştım. Çok değerli usta Haldun Dormen yaşına rağmen biz gençlerden daha dinç ve enerjik bir insan olduğunu söyleyebilirim. Hocalarımızın bize söylediği bir söz var iyi bir oyuncu olabilmek için “İnsan olmayı öğrenin.” Demişti. Zihni Göktay hocamızın da çok güzel bir sözü vardı tiyatro festival galasın da söylemişti. “ Tiyatrodan ekmek paramı, sinemadan köfte paramı kazanıyorum.” Demişti. O andan itibaren tiyatro oyunculuğuna ilgim daha çok arttığını söyleyebilirim. Benim için en büyük şanslardan bir tanesi de Metin Akpınar usta ile tanışmam oldu ve konservatuar öğrencilerinin hazırlamış oldukları oyunun genel provasını seyretme şansını yakaladım. Gerçekten hayatım boyunca tanıdığım en disiplinli hocalardan bir tanesidir. Birkaç röportajlarda Haldun hocamızın oyuncu adaylarına söylediği bir söz var. “ Oyunculuk mesleği tevazu gerektiren bir meslektir.” Diye kulağımıza her zaman küpe etmiştir. Ustalardan bahsetmişken Rahmetli Kemal Sunal’dan ilham alarak oyunculuğa adım attığımı söylemeden edemeyeceğim. Ustalara vefa borcumuz her zaman olması gerekiyor uzun lafın kısası. Daha önce dediğim gibi bütün hocaların üstümde emeği oldu. Cenk hocam bütün oyuncu adaylarına söylediği bir söz vardır. “ Haldun Dormen benim gelmiş geçmiş en iyi hocalarımdan   birisidir.”  Hiçbir hocamın hakkını yiyemem hepinizin üstümde emeği var. Bende şunu söylemek istiyorum. Cenk Tunalı için Haldun Dormen Usta ne ise benim içinde Cenk Tunalı odur. Hayatınızda size idol olabilecek olan hiçbir ustanızı, hocanızı, arkadaşlarınızı hiçbir zaman unutmayın. Sevgilerimle.

26 Eylül 2020 Cumartesi

İNSANLIK BÖYLE BİR ŞEY

 

  İNSANLIK BÖYLE BİR ŞEY

  Geçen zaman diliminde sosyal medya da gördüğüm bir insanlık öyküsünü anlatan bir hikaye paylaşıyorum. Belki anlatılan kişi gibi iyi bir insan olabiliriz. Denemeye değer.

    Gece saat 02.00, taksi durağına bir abla geldi. ‘’Abi ne olur çocuğum çok ateşli, bizi hastaneye götürsen ateşi düşer belki. Ama cebimde sadece 7 TL var, söz çalışır öderim iki güne kadar’’. Zaten iş de yok, siftah etmedim. Var bundan da bir hayır diye düşünüp, hemen atla abla yetişelim hastaneye dedim. Çocuğun sesi beni bitirdi. İnliyor garibim, o inledikçe bende gaza daha da yüklendim. Acile yanaştık. Ben kimliğini aldım, kayıt yaptırdım. Anne odaya geçti. Doktor çok acil müdahale etti. Serumlar, iğneler derken meğer çocuğun nefesi kesilmek üzereymiş, biraz daha geç gelsek ölebilirmiş. Doktor hanım öyle dedi. Tam 4 saat annesi ayakta bekledi. Bir defa olsun ne bir yudum su içti, ne de nefes aldı sanki. Aslında benim işim bitmişti. Ama nedense çekip gitmek içimden gelmemişti. Baktım yüzüne annenin bir ara, ne kadar da benziyordu benim vefat eden Nuray ablama. Neyse çıktık tekrar yola ,çocuk iyi olunca sabaha. Önce ilaçlarını aldım eczaneden, sonra evlerine geldik. Yorgun olduğu için annesi ben aldım çocuğu kucağıma içeri kadar taşıdım. Şöyle bir etrafa baktım. Nasıl yani, şimdi bu ev mi? Tek bir oda var, ikincisi yok. Bir yatak var, çocuğun ki yok. Küçük tüp var, 4’ lü ocak yok. Çeşme var, su yok. Tencere var, ama buzdolabı yok. Ekmek var, ama bir litre sıvı yağ yok. Abla dedim, sen nasıl bu hale geldin? Eşinden kaçmış, bu eve sığınmış, cebindeki para ile ilk kirayı yatırmış. Ev sahibi de yaşlı teyzeymiş acımış, kendinden bir yatak, bir halı ve küçük tüp vermiş. Çalıştıkça eksiklerini alırsın demiş. Abla anlattı her şeyi: ‘’Abi 7. günüm bu evde. 45 TL param vardı o da bitti istemesem de. Evlere temizliğe giderim, gerekirse 100 değil 50 TL isterim. Allah’ın izni ile geçinir giderim. Mesela ilk sizin evi temizlerim. Sen sabaha kadar işinden oldun, bende böylece sana olan borcumu öderim. Yeter ki iş verin bana, vallahi dilenci değilim ben asla. Sadece tutunmaya çalışıyorum bu hayata’’. O arada ev sahibi yaşlı teyze geldi. Elinde bir tabak yemek ve iki ekmek var idi. Yazık, o da yardım etmeye çalışıyor, yaşı belki 80 elinden bu kadar geliyor. Abla da çok kültürlü, ayrıca konuşurken yüzüme bakmıyor, iffet sahibi. Ben aslında taksici değilim. Geçen ay işten çıkarılmış idim. Çalıştığım firma kapandı. Benim gibi 11 kişi işsiz kaldı. Cebimde de 2.900 TL para var. Kızımın biriktirdiği de içinde, ona bilgisayar alacağım. Bugün doğum günü de. Akşama almam da lazım. Ama nasıl bırakayım şimdi bu abla ve çocuğunu da? Ellerim titrese de, kulak verdim içimden gelen sese. Zar zor ikna edip ablaya verdim iki bin TL. Gitti bizim bilgisayar parası. Hanımda anlamayacak kızacak, çocuğunda ağlaması cabası. Ne yalan söyleyeyim. Evden çıktım ama içimde pişmanlık tavan yaptı. Koltuğa oturup, kontağı çevirmeden önce ‘’Allah’ım dedim. Sen gördün her şeyi, sana teslim ettim emaneti. Sen her şeyi bilensin, bana bir çıkış yolu gösterirsin’’. Bütün duam bu kadardı. Moralim sıfır arabayı teslim etmeye dönerken telefonum çaldı. Bizim işten çıkarılan ağabeylerden olan Mustafa abi aradı. ‘’Müjdemi isterim,1.5 iskenderi de yerim. Vedat kardeşim. Müjde tazminatlar hesaba yatmış. Ben çektim, sende git çek dedi.’’ Benim tazminatım tam 27.000 TL idi. Çektim, bilgisayarı da hediye paketi yaptırdım. Elime sığacak kadar her şeyi de aldım. Yarın ablaya ilk işim buzdolabı almak olacak. Biliyorum Allah bana da yeni bir iş kapısı açacak…

HAYATIN KISA ÖZETİ

 Hayatın Kısa Özeti

     Kafam da hep kurguladığım bir durum var a-sosyal insanlar için. Bu tür konuşmalar ailenin eskiden duydukları basma kalıp sözlerle karşı karşıya geliyorsunuz ne yazık ki. Sevdiğiniz işinizi yapabilmeniz için aileniz tarafından heves kırılma olasılıklarına hazır olun. Hep aynı sözleri duymuş olacaksınız, hatta bir kaç tane örnek verebilirim. " Sabit bir sigortalı işin olsun, ama hobi olarak yap." " Sen yapamazsın hemen sıkılırsın, zaten maymun iştahlısın." " Para olmayan bir işe adım atma önemli olan geliri iyi olan işlerle uğraşmalısın." Yahu arkadaş her lafa gelince " Ayaklarının üstünde durmalısın, biz öldüğümüz de ayağınızın üstünde durmanız lazım." Bu lafları söyleyenler sizsiniz arkadaş. Destek olmuyorsunuz, köstek olmayın bari. Ailelerin istediği şu, okulu bitir, mesleğini eline al, sigortalı bir sabit işin olsun, askere git, zaten askerden geliyorsun 1.5 ay askerlik psikolojisini atıyorsun çalışmıyorsun. Kız arkadaşın oluyor ilişki uzun sürüyorsa evleniyorsun, çoluk çocuk sahibi oluyorsun ve bütün sosyal hayatın bitiyor. Zaman geçiyor çocuklar büyüyor okulu bitiyor evleniyorlar Torun sahibi oluyorsun, hastalanıyorsun ondan sonra dünyadan göçüyorsun. Odun geldin odun gideceksin." lafı işte buradan geliyor. Cahil kalmayın, kitap okuyun, gezin, gözlem yapın, tiyatrolar seyredin, sanatın sizi etkilediği herhangi bir alanda mesleki açıdan kendinize bir yol haritası belirleyin. Hayatınızda bir hedefiniz olsun. Hayat acımasız, hayat kimseyi beklemiyor, sen kendini ön plana atmadığın müddetçe aynı yerde sayıklamaya devam edeceksin yapma lütfen yapma. Zaman geçecek öyle pişman olacaksın ki geriye zaten dönemeyeceğiz, ama geri dönmek için her şeyinizi vermeye razı olacaksınız. Bugün bile pişman olmamak için Yapma kardeşim Yapma...

22 Eylül 2020 Salı

HAYATTA KARARLI OLMANIN FAYDALARI

 

HAYAT’TA  KARARLI OLMANIN FAYDALARI

    Hep kararsız olduğumuz anlarımız illaki olmuştur. Kararlı olup da kendi yolundan dönmeyen inadına seveceği işin peşini bırakmayan, bütün zorluklara katlanan ne kadar insanın kaldığını merak etmiyorum değil. Benim şahsen söylediğim sözlerimden istiyorum demek ile gerçekten istiyorum arasında dağlar kadar fark var. Gerçekten isteyen bir insan her şeye rağmen yaşadığı maddi sıkıntılardan, ailevi sebeplerden, kendi ruhsal problemlerini bir kenara bırakıp üstüne titreyerek kararlı bir şekilde yolunda başarılara imza atar.

      İstiyorum diyen bir insan ise hayatında hep bahanelere yer verir. Hayatında olan engellere karşı koyamaz pes etmek için sanki fırsat kollarmış gibi iki üç ay zaman harcar işine gelmediği zamanda çekip gider. Oyunculuk yapmaya başladığım zamanlarda katıldığım atölyelerde böyle bir kanıya vardığımı söyleyebilirim. Gözlem yaptığım insanlarda nedense hep bu tür olaylar yaşandı. Bu kanıya varmamın en büyük sebeplerden biriside bu mevzuat olmuştur.

      Sizlere bir tavsiyem inadına uğraşacağınız, asla vazgeçmeyeceğiniz bir yol çizin kendinize. Hayat gerçekten çok acımasız. Hayat ertelemeye gelmez, hayat kimseyi beklemez gerçekten istediğiniz hayatlara yelken açmanız ümidiyle…

MÜTEVAZİLİK KAVRAMI

 

MÜTEVAZİLİK KAVRAMI

    Mütevazi: kelimesinin sözlük anlamı ‘alçak gönüllü’ ya da ‘gösterişsiz’ olarak dile getirilir. Bu durum genelde kişi için onun bulunduğu karakter yapısına göre söylenir. Kendisiyle ya da yaptığı şeylerle övünmeyi sevmeyen, gösteriş yapmayan ve alçak gönüllü kişiler için mütevazı kelimesi kullanılmaktadır.

     Aynı şekilde mütevazılık ise kişinin karakter yapısına yerleştirdiği alçak gönüllü bir hayat tarzıdır. Pek çok farklı durum karşısında gösterişi yapmayan ve alçak gönüllü davranan kimseler için dile getirilir. Tek başına kullanabilen bir kelime olması ile beraber farklı cümlelerde de değerlendirilebilmektedir.

    Bir kaynak üzerinden ele almış olduğum kendi toplumumuzda anlamını bilsek de, bilmeyenler için ufak bir hatırlatma olması açısından sizlere belirtmek istedim.

   Mütevaziliğin bir büyük başlangıcı, daha doğrusu en önemli başlangıcı bir insanın geçmişte kendisine faydası olan insanlarla aynı sofra içerisinde ekmeğini bölüştüğü insanları unutmamasından kaynaklanmaktadır.

    Hayatımda hem aileme hem kendi şahsıma dokunan bir sürü iyi kalpli insanlar olmuştur. Hangisinden başlasam bilemedim. Ama kalbime dokunanlar her kimse onlara minnet borcum olduğunu hiçbir zaman unutamam.

     Tabi ki benim çocukluğumdan beri bana ikinci annelik yapan Güler ninenin hem anneme hem de bana yaptığı iyiliğin hakkı hiçbir zaman ödeyemem. Babam o zamanlarda taksicilik yaptığı zamanlarda annemle benim tek kaldığım gece yarılarında annemi kendi kızlarından ayırmayıp Mevlüde Abla olsun, Pakize Abla olsun, Hatice Abla olsun onların arasında yatırdığına şahit oldum anlattıkları zaman. Onların çocuklarıyla torunlarıyla büyüdüm. Hepsi kendi annem, babam, abilerim ve ablalarım oldular hayatım boyunca. Kendim onların ellerinde büyümüşken, şimdide onların çocuklarını görmek, büyüdüklerine şahit olmak ne kadar güzel bir mutluluk.  Hiç unutmam babam anlattığı zaman Güler Ninem ben guatr sıkıntısı yaşadığım zaman  bebeklik dönemim de beni hastaneye götürebilmek için POLİS arabası çevirerek hastaneye yetiştirdiğini köşe bucak benim için koşturduğunu dinlediğim zaman böyle insanlara sahip olduğum için dünyanın en büyük mirasına sahibim.

    Bunun adı vefadır aslında. Ama her vefanın altında bir tevazu yatar. Olması gereken de odur tevazu sahibi olmaktır her zaman. Tabi bu tevazu göstereceğimiz insanlara göre de değişebilir. Azda olsa bu konuyu da ele almak isterim. Tevazu göstereceğimiz insanlar size faydası olan kişilere uygulanır. Ama sizin arkanızdan iş çeviren, çıkarcı insanlar, kıskanç ve sadece sizin başarısız olacağınıza inanan insanlara karşı tevazu göstermenize gerek yok. “Adamına göre muamele uygularım.” Kavramına dayanarak kendinizde böyle bir yol belirleyin.

25 Ağustos 2017 Cuma

Kalbime dokun

Kalbime dokun. Gözlerime bak. İşin asıl ilacı antibiyotik değil. Yanında olan sevdigin😊


21 Ağustos 2017 Pazartesi

Bu bana yeter

Günler neden sensiz geçiyor?
Hiç düşündün mü?
Çünkü yanımda yoksun.
Gülüşün olsun,bakışın olsun.
Bu bana yeter.


12 Ağustos 2017 Cumartesi

Sen, benim gökyüzüm ol ki,
Bir ömür mavi kalayım...

ne güzeldin bugün deniz

Ne güzeldin bugün deniz. 
Masmavi dalgalara bakarak hayran kaldım.
Berrak suyunla, insanlara bir nebze neşe saçtın.
İşte anladım ki İstanbul sensiz olmazmış.
Kadıköy,Beşiktaş,Üsküdar,Eminönü,Adalar ve Karaköy.
Ne kadar şanslılar ki iki yaka arasını dumanı tüten vapurla süslüyor seni.
İstanbul çok kalabalık.
Varsın olsun.
Ne çıkar ? Derinliğe dalsam diye düşünürsün.
İşte o an anlarsın ki Deniz gerçekten deniz olduğu için güzelmiş.
Boğaz köprüsünün altında,bütün semalara açılmış çarşaf gibi atmosfer.
Ufak tekneler. Tek vapurda süslemez denizi.
Kenarında yalısı,köşkü,sarayı ve lisesi.
Deniz gerçekten deniz olduğu için güzelmiş masmavi, çarşaf gibi...

2 Temmuz 2017 Pazar

İstanbul mu Dediniz?

Boğaz'ın ortasında ada görünümlü kule.
Kız Kulesi adı.
Neymiş kralın kızını yılan sokmaması için kendisini koruyan bir kule.
Ama ne oldu, sepet dolusu meyve'nin içine yılan girdi ve prensesi öldürdü.
İnsanlar hep hayran kaldı.
Galata Kulesinden Kız Kulesin'e Hazerfan Çelebi havalanmış.
Üç tane köprü kuruldu da ne oldu?
Trafik sorunu mu çözüldü?
Ne İstanbul arkadaş. Elini veren kolunu kaptırıyor.
Sıcağı ayrı bir dert, soğuk havası ayrı bir dert.
İşte İstanbul biz sana işte böyle bağlıyız.

5 Haziran 2017 Pazartesi

KAPILAR KAPALI

Kapılar kapalı. Açılmadı gönlümde.
Bir daha gelme dedi  kalbimin köşesine .
Sessiz kaldım ,ağladım belki hıçkıra hıçkıra .
''Sevmiyorum dedin'' . Neden karşıma çıkmadın? Dedim.
Yüzüne bakmaya cesaretim yok dedin''.
Bir tebessüm ettim.
''O kadar zavallı ve korkaksın ki acıyorum.'' Dedim.
Hoşçakal dedim.
Benden iyisini bulursun dedi.
Ama ben o an anladım ki ; sen gerçekten beni seviyorsun.

9 Şubat 2017 Perşembe

30 saniyelik dünya

Çok mu değerli hayatından aceleyle gittiğin yerler?
 Sabırsızlık yüzünden yaptığınız hatalar yüzünden. 
Kendinize acımıyorsunuz,iyi tamam. Geri de kalanlar ne olacak?
Yaşattığınız acılar. 30 saniye ne demek biliyor musunuz?
Hayallerinden, geleceğinden, en önemlisi aileden ve dostlarından. 
Dikkat et acılar olmasın

22 Ekim 2016 Cumartesi

SANATTAN ANLAMAYAN İNSANLAR GERÇEKTEN BOŞ KONUŞUYOR

Sanattan anlamayıp ta gereksiz konuşan insanlar neden var dediğimde her zaman bu sorunun cevabını ararım? Birinci kısmında cahillik,ikinci sırada çekememezlik var. Ayrıca odun gelip odun gidecek olan insanlarda var. Bugünkü sanat röportajımdan sonra çalıştığım şirkette saçma sapan konuşmalar yapan asalak yaşayan insanlar varmış bunu anladım. Yapılan işte saygısızca,ukala tavırlar takınan insanlarla çalışıyorum. Kendimden  o kadar çok utanıyorum ki seviyesiz insanlarla çalıştığım için en kısa zamanda bu tip insanlardan uzak kalacağımı bildirmek isterim. Siz değerli okurlar çalıştığınız ve çalışacağınız insanları iyi seçiniz. Sevgilerim ve saygılarımla

1 Ekim 2016 Cumartesi

uzun zaman oldu yazmayalı

Kalem defter şahit dertlerime tek ortak
Bütün duygularıma tek teselli tek yara bandı 
Kimse bilmez kimse sormaz halimi 
Kalem defter hisseder içimdeki fırtınanın garipliğini
Yazarak dök içini aşıksan, seviyorsan ,mutluysan, yorgunsan bu hayattan
En iyi arkadaş ölene dek taşıyacağın en güzel arkadaş
Uzun zaman oldu içimi dökmeyeli kağıtlara 
Hayat şahit yaşadıklarıma  

31 Ağustos 2016 Çarşamba

Bakışların ve Sen

Kalakaldım yine açık kahve gözlerine
Bir bakışın bir sen vurdun can evimden
Tesadüf mü karşılaşmalar yaraladı en derininden
Açılsam mı bilemedim şahsen duygularımı yüreğimden
Nasıl korkakmışım aciz bir yaratıkmışım karşında
Her sabah parlayan gözlerinin açık kahve ışığında
Özlem mi, sevmek mi bilemedim?
Bakışların ve sen kalakaldım kalbimin kilitli penceresinden

5 Ağustos 2016 Cuma

yine gel olur mu

Ne kadar bakabilirim gözlerinin içine
Ne kadar gülebilirim kalbindeki saflığa
Hiç düşünmedim oysa kanattığın yaraların acısını
Hep yanımda ol istedim
Başını yasladığın zaman omuzuma ilk ellerime dokunduğun gibi dokunsan
Gözlerimin içine daha derinine inebileceğin kadar inip seviyorum desen bütün içtenliğime
Hep söylemeye niyet ettim
Gözlerinin içine bakıp konuşmayı
Seviyorum deyip alnına bir buse kondurmayı
Korktun mu diye sorsan
Belki der lafı çevirirdim başka mecralara
Yanımda ol isterim
Her salise her saniye her dakika kalbinde olmayı istedim
Saçlarının tellerine ince dokunuşlarla dokunmak istedim
Ama olmadı yapamadım
Bu sefer korktum seni kaybetmekten
Hep düşündüm gözlerinin içine dalıp
Bir ömür boyu gözlerinin kalbinin köşesinde sevmesende beni
Kuytu köşesinde sokak dilencisi gibi sevgi dilenirdim
Ama sevemedim kimseyi seni sevdiğim gibi

20 Temmuz 2016 Çarşamba

ACILARA NE KADAR DAYANABİLİR İNSAN EVLADI?



   Çevremizde ki  insanlara sormuş olsak nasıl bir cevap alırdık acaba? Bel ki bir kısmı acılara gamsız bakmaya çalışır, bel ki bir o kadar da unutmuş gibi yapsa da içinde tutar acılarını ya da sineye çeker bırakır kendini  kuytu köşesine ‘’kimse elleşmesin bana ‘’ der gibi. Paylaşmayı bilmiyoruz. Acılar paylaştıkça çoğalır diyor büyüklerimiz . Paylaşsa bile ne kadar derman olabilirsin ki bir iki gün en fazla ondan sonra kendi derdine yanar insan. Sevdiğinin acısına mı  yüreğinde ki derdine mi yanar ne kadar dayanabilir ? Onsuz geçirebileceği her anı , her saniyeyi damla damla akıtır İstanbul’un kızgın dalgalı sularına pes edene kadar. Çok mu büyük dert olsa gerek acı çekmek insanın kaderinde . Acılar insanı öyle bir yere götürür ki anlayamazsınız. Yürek yanar yeri gelir ,kalp ağlar yeri gelir ,gidenin hiçbir zaman geri gelmeyeceğini iyi bildiği için acısını ya nefrete yada sineye çeker .Toplumundan uzak yaşamak ister sessiz, ıssız, bir başına hatıralara gömülmüş bir adam olarak kalır kendi dünyasında .

9 Temmuz 2016 Cumartesi

BAKIŞLARIN VE SEN

Açık kahverengi gözlerinle süzdün etrafını tek kalemde
Bakmak isteyip bakamadığım gözlerimi gözlerinden kaçırdığım o an var ya
Her şey seni anlatıyordu yazdığım şarkılar gibi heceleye bilirdim bilseydim ismini
Dudağımdan hep dökülmesini isterdim adının baş harfini
Aklımdan çıkmaz belki o anlık bakışın kalbim de mesken tutmuş gibi
Yüreğim yandı,kalbim durdu sanki o bakışının ardından bir baş çıkarıcılık varmış gibi
Keşke bir daha bak dermiş gibi bak gözlerimin içine der gibi
Bakışların ve sen bir daha bakıp dalsam boğulur muydum acaba
Nasıl baktın ki bakışların ve sen kor alev gibi
Hiç ummadığım anda yaktın kanattın gözlerimi
Bir kez daha çık karşıma ne olur
Bir kez daha bakayım açık kahverengi gözlerine
Bir kez daha bak etrafına ama yine gözlerin gözlerime bir daha baksın
Diyeceğim şu ki sonsuza dek bakarım gözlerinin içine üşenmem
Bel ki tokat yesem de tanımak isterim yürekten seni

2 Temmuz 2016 Cumartesi

Damla Damla Yüreğim

Akıttığım göz yaşına mı ayrılığımıza mı yanayım?
Patika yollarda sarhoşlar gibi derdine mi ağlayayım?
Ne söylerlerse söylesinler umurumda değil ki sensizlik
Karanlığa çektiğim dünyamı kendime bıraktım
Ne  senin yaptıklarını nede verdiğin yalan sözlerini sineye çektim
Unutma ki yaptığın kendine zarar
Benim senden aldığım dünyam kadar
Kapattım kalbimi sonsuza dek başka aşklara
Ne sen nede başkası sahibi olabilir duygularıma
Hatırla gizli gizli buluşurduk kimseler görüp kızmazsın diye
Sokak köşelerinde tuttuğum ellerinde seni seviyorum bakışı vardı
O zaman söz vermiştik bel ki ölümüne dek birbirimiz için öleceğimize
Gerçekten yalanmış sahte bakışların varmış beynimin kuytu bir köşesinde
Duygulara zincir vuramadım mesken tutmuşum saçlarının ince tellerinde
İstersen vur istersen öldür yarala kalbimi
Ama hiç unutma ki yüreğimde senin yüreğine giden yolun sahibi
Ansızın çıkan biridir benim gibi biri

30 Haziran 2016 Perşembe

sahte aşklar

Bir türlü bulamadık gerçeğini
Severek uğrunda ölüne bileceğini
Sahte aşkmış nereden bilebilirsin ki
Kalbini kapattığın gibi
Sende silindin bu hayattan ben gibi
Umursamadan inandığın oyuncaklar gibi
Gerçeğinde yalanmış sahtekar kalbin gibi
Ömrümü verdiğim,sevgimi verdiğim garip misali
Sahte aşklara boyun eğdim yetim öksüz gibi
Ettiğin yeminlere saygın olmadığı gibi
Ben gibi kanmışsın sahte aşklara çocuklar gibi

29 Haziran 2016 Çarşamba

AĞLANACAK HALİMİZE GÜLÜYORUZ

  Çok büyük bir konu başlığı altında ve hepimizin başına gelmiş ve gelebilecek en büyük hususlardan bir tanesi .Anlatmak uzun sürecek belli ki güzel olmasa da .Ciddi bir konu üzerinde durabilmek belki beni biraz zorlayabilir. Ama eminim ki siz değerli okurlarım olarak benim en büyük yükümü alacağınızdan hiç şüphem yoktur.
  Yaşam koşulları ,geçim sıkıntısı, olmuş ve olabilecek sebepsiz sorunlar vs. Bizi maalesef ki bu konulara sürükleyebilen en önemli ve büyük bir unsurdur. Ağlanacak halimize neden gülüyoruz? Aradığımız sorunun cevabı aslında bu bahsetmiş olduğum konu başlığı altında sizlere ufak bir kaç örneklerle bahsederek daha iyi bir şekilde anlayabilmenize yardımcı olacağım .Sinir bozucu durumlarda hani ağlamak gerekir bazen ama biz nedense gülmeyi tercih ederiz. Sebebini bile anlatmaya kalksam uzun bir zaman süreci içinde iyi bir araştırma yapmam gerekir.
   Bu araştırma sonucunda yazacağım yorumlarda siz değerli kitap severleri fazla kasmadan ,canınızı sıkmadan aklımda kalan basit örneklerle bahsedeceğim .Bundan beş gün önce minibüse binip evimin yolunu tuttum .Minibüse de iki genç bayan kendi aralarında konuşurlarken yanımda oturan bir beyefendi de bayanlara nasihat etmiştir .Aradan iki dakika geçmeden genç bayanlar gülmeye başlamıştır .Beyefendi merak içinde sorarak, genç bayanların yakın bir arkadaşlarının aracına binmişlerdir .Genç oldukları için diğer aracı kullanan arkadaşları yüksek hız yaparak trafik kurallarını çiğnemiş .Ve neredeyse kazaya sebebiyet verebileceklerini düşünmüşler .Genç bayanlarda bu durumu gülerek anlatmaya başlayınca yanımda oturan genç bayan bir anda gözyaşlarına hakim olamamıştır  .Yapmış olduklarından pişman olmuşlar nedense hangi akıl ‘a uyup ta böyle bir cahillik yapmışlar anlamış değilim. İşte asıl konu bu sevgili kitap severler .Her gülmenin arkasında mutlaka bir gözyaşı çıkabiliyor. Büyüklerimiz hep derdi çok gülersen ağlarsın diye .Gerçekten de öyleymiş farkına varmış oldum.

  Bu konulardan mizahta çıkarabiliriz aslında. Okudukça araştırma kabiliyetimizde artmış oluyor .Ağlanacak halimize gülüyoruz konu başlığından ziyade farklı bir konuda deneme yazıları yazılabilir .Kendi düşen ağlamaz gibi .Farklı buluşlar içerisinde olmayı, yorumsuz kalmayan bir toplumdur aslında bizim milletimiz.

27 Haziran 2016 Pazartesi

Döküyorum duygularımı gözyaşlarımla kağıtlara

Döküyorum duygularımı gözyaşlarımla kağıtlara
Ağlamıyorum ağlamasamda yediremiyorum gururuma
Her heceyi ,her kelimeyi çıkarıyorum kalbimden dışarıya
Döküyorum nefretim varsada yazıyorum sayfalara
Unutulur mu? Yaptığımız yaşadığımız anılarımızı
Sen unutmuşsun farkındayım yaptığın kahpeliğin acısını da
Yollar ayrıldı sadece ben kaldım bir başıma
Döküyorum işte içimde ne var ne yoksa kağıtlara
Ama hep bıraktım kendimi sensizliğin karanlığına
Hoşcakal bir tanem ben yoksam yanında
Sal kendini başka mutluluğa

26 Haziran 2016 Pazar

SON MEKTUP DAMLALARI

Ne yazarsam yazayım ne söylersem söyleyeyim kırılacak kalbin
Onarılamaz belki ama söyleyeceklerim yanında bir nebze alevlenecek yüreğin
Ben üzülürüm aldırmam geçmiş zamanda yaşadığımız olayların tümüne
Ben yazar ben çizer yaşarım hayatımı kalbinin kuytu bir köşesinde
Zarar vermem inceden kanata bilirim belki yüreğini
Kanasın açılsın yüreğin döksün bütün zehrini deniz dalgalarına
Ağla utanma verdiğin o güzel aşk sözlerini kalbindeki sandığa saklama
Unutmadım yaptığın vefasızlığı unutmadım çektirdiğin acılarını
Salmadım kendimi intiharın köşe bucak karanlık dünyasına
Sevdim,bağlandım,aşık oldum kalbinin güzelliğine
Yüreğinden gelen sıcak tebessümüne
Son mektup damlaları dökülürse göz yaşımdan
Al eline bir mendil sil gözyaşımı
Yüreğinin en derininde sakla

25 Haziran 2016 Cumartesi

NASIL DAYANILIR YOKLUĞUNA BİLEMEM

Dökülen her gözyaşım damla damla akar kalbinin derinine
Söylesene nasıl dayanır bu yürek acıların sillesine
Unutulur sanma yaşanan duygu seline
Bak işte ağlıyorum verdiğin yalan sözlerine

Kırma onarılamaz belki bu kalp bir daha
Ne seni unutur  ne gönül verir bir başkasına
Aldatamaz kıramaz o masum yüreğini
Unutma ne kadar yürekten sevdiğimi
Nasıl dayanılır yokluğuna bilemem?
Saçının kokusunu içime çekmeme rağmen
Başka tene uyamadım düşündüm seni bütün gece
Ağlarım utanmam çekerim kendimi sineye
Kalbime saplanan ne bıçak ne hançer çeker beni sensizliğe
Attığım her adımın aldığım her nefesin yerini dolduramayacağını bildiğim halde
Söylesene nasıl dayanılır yokluğuna bilemem?

nasıl bir dünya

Hiç anlatamam derdimi insanlara
İçime kapanık bir hayata mı yelken açtım
Nasıl bir dünya ki insanlar birbirine düşman gibi
Ne güven ne saygı var kalbimizin en derininde

24 Haziran 2016 Cuma

kalpten yanıyorum

Gülüşüne tebessümüne bitiyorum
İçindeki huzura mesken tutmuşum
Kalpten yanıyorum sende biliyorsun
Bu yürek yangını suyla değil seninle sönecek
İçimdeki bu yara her öptüğünde dinecek

Yürek kanasın dursun aldırma
Başka gönüllere aldanma
Kalpten yandım gördüğüm her vakit seni
İşte anladım ki senden başka yok sevgili
Bırak ağlayacağım
Dökeceğim gözyaşlarımı kızgın dalgalara
Utanıyormusun diye sorma
Kalpten yandım en delicesine
Bırakma beni sensizliğe
Ağlıyorum görüyorsun
Dökülen her damla senin olsun
Kalpten yanıyorum
Seni hâlâ ölesiye seviyorum

23 Haziran 2016 Perşembe

ah istanbul neler çekiyorsun biliyor musun?

Ah istanbul neler çekiyorsun biliyormusun?küçücük dünyada en büyük şehirsin.tek bir sorumluluk almışsın başına.denizler,yollar,  köprüler ve güvenini yitirip başkasına dayamış insanlar.yoruldun anlıyorum denizler yorulmuş hatta kırgın gibiydi sanki.dalgalandığında coşarak bir mutluluğa seriliyordun.işte bu yüzden insanlar , martılar seni seviyor.ama bir nedeni var o dalgaların altında koskoca bir fırtına sinirlerine hakim olamadığında üstünde süzülen vapurlara zarar veriyorsun. nedenini ben bilemem kimbilir ne derdin varki istanbula isyan ediyorsun

son umut kapısı

Ne kadar hayalperest bir dünya
Hep bir umut kapısı açılacak gibi
Safkanlılıkla bekler insan evladı
Yalan dünya ne kadar kapılmışız
Şu küçücük dünyanın macerasına

Seni hep beklediğim saf kalbimle
Son umut kapısı açılır ümidiyle
Aldanmışım verdiğin yalan sözlerine
Umut kapısı işte canı isteyince açılır
Kapına geldiğim her geçen gün
İşte dedim ki yıkıldı hayatım

22 Haziran 2016 Çarşamba

EGO MESELESİ

   Bir insan neden egosuna tapar? Hiç düşündük mü? Kesinlikle düşünmedik , hep ön yargılarımızla kendi hatalarımızı görmeden başkalarının hatalarını düzeltmeye kalktık.Kendi bencilliğimizi görmeden toplum hakkında lüzumsuz yorumlar yaptık.
    Çevrene bak arkadaş egona değil çevrendeki insanları düşün.Arkadaşını düşün ,aileni düşün ama neden yapamıyorsun biliyor musun? Benliğine fazla kaptırmışsın kendini.He egomu yapıyorsun herkese değil adamına göre yap. Seni lüzumsuz eleştiren seni kıskanan insanlara yap çek bir kenara ağzının payını öyle bir ver ki yerin dibine girmekten beter olsun.Yaptığı hatanın o zaman farkına o zaman varmış olur.Tabi anlarsa anlamıyorsa yapacağın tek şey s*ktiri çeker yollarsın boşuna vaktini harcamamış olursun bu insanlara
   Benden şimdilik bu kadar saygılarımla ;-)

kapına geldim

Kapına geldim herşeyi sineye çekmek için
Yaşadığımız ne var ne yoksa topladım yanımda getirdim
Dikildim kapına ne suçum varsa affedersin diye
Tek bir kelime etmeden sadece tebessümüne sığındım
Yorulmuşsun alnındaki o çatık kaşların ne kadar kızgın olsada
Senden başkasına yar olamadım
Ne kadar salaklık yaptıysan kendine yaptın dercesine
Baktın gözlerimin içine hiç ummadığım anda tek sözün yaraladı
"Sen kaybettin ben kazandım yolun açık olsun"
Tokat atsan yaralanmazdım
Ağlardım kuytu bir köşede sessizce
Hayallerimi seninle kurmuştum
O gemi çoktan kalktı
Yetişemezsen üzülme başka gemiye bilet alırsın
Ama boşuna uğraşma ben gişemi kapattım dediğin o vakit
Ben kendimi uçurum kenarlarına saldım


21 Haziran 2016 Salı

İNSANOĞLU NE GARİP

İnsanoğlu ne garip değil mi ?
istemediğiniz anda değişik mizah çıkartabilen insanlarımız var.Artık aklımız hangi bilinçaltında hareket ediyorsa bilemedim şahsen.

İNSANLIĞIN ÖLDÜĞÜNÜN KANAATİNDEYİM

  İNSANLIĞIN ÖLDÜĞÜNÜN  KANAATİNDEYİM
       Belki gözümüzde küçük bir mesele olabilir ama , benim gözümde en  büyük  mesele . Gerçekten  insanlığın öldüğünün kanaatine vardığımı söyleyebilirim sizlere. Böyle bir kanaate nasıl vardın? Diye soracak olacaksınız. Bundan bir hafta öncesinde işlerimi halletmem için İstanbul’un başka bir semtine geçmek için dolmuşa bindim.  Binmiş olduğum dolmuş ta birkaç durak sonra  yaşlı bir teyzeye yer vermeyen  genç arkadaşlarımızın yaşlı teyzeye yer vermediklerini  gördüm. İşte o zaman dedim ki insanlık gerçekten ölmüş . Yaşlı teyzeye yer vermemek için uyuma  numarası yapan insanlar belirdi gözümün önünde. Yer  verilmeyen teyzeye o kadar çok üzüldüm ki içim de parçalandı. Ne olur sanki yer versen ,ne olur sanki on dakika ayakta yolculuk etsen. Hani annemiz babamız biraz kalksan incilerin dökülmez derler ya . İşte o insanların incileri değil ,kalpleri dökülmüş parçalanmış yerlere savrulmuş.
  Bazen  ne kadar da zavallı olduğumuzu söylemek geliyor içimden. Söyleyemesem de kağıda dökmek belki  bir nebze olsa da içimi rahatlatacağını hissedebiliyorum. İnsanlığın ölmediğini göstermek için  illa ki yardım etmek değil  karşımızda ki, çevremizde ki insanlarımızın neler hissettiğini hissedebilmekte önemli  bana kalırsa. Bize verilen  bu kalbimizi boşuna  taşımak için verilmemiştir biz insanoğluna. İşte bu yüzden belki de kalbimiz kör ermiş olabilir.

   Söyleyecek söz bulamıyorum bazen boğazımda kelimeler düğüm oluyor ki  sineye çekmekten delirecek gibi oluyorum . Ne kadar da acizmişiz dediğim zaman  oluyor cümlelerimde. İnsanlığın  ölmediğini göstermek istiyorsak  yardımı , sevgiyi ve en önemlisi saygı kavramını unutmamak lazım . Benim siz değerli büyüklerime ,kardeşlerime ,arkadaşlarıma  güzel bir tavsiyem olsun.

Öne Çıkan Yayın

Tiyatro ��: İNSANLIK BÖYLE BİR ŞEY

Tiyatro ��: İNSANLIK BÖYLE BİR ŞEY :     İNSANLIK BÖYLE BİR ŞEY   Geçen zaman diliminde sosyal medya da gördüğüm bir insanlık öyküsünü anl...